Reklamlar

ÖRNEK CÜMLELER

The students eat. Öğrenciler yer.
The students eat meat. Öğrenciler et yer.
They eat it. Onlar onu yerler.
The students eat meat hungrily at school on Sunday. Öğrenciler Pazar günleri okulda iştahla et yerler.
I eat meat. Et yerim.
I eat what they eat. Ben onların yediğini yerim.
They students eat meat when they want. Öğrenciler istedikleri zaman et yerler.
The students who come late ate meat. Geç kalan öğrenciler et yediler.
The English drink a lot of beer. İngilizler çok bira içerler.
There is a pair of scissors on the desk. Masanın üstünde bir makas var.
My brother is a lawyer. Erkek kardeşim avukattır.
A Ahmet Güler called you this morning. Bu sabah seni Ahmet Güler diye biri aradı.
Three times a week. Haftada üç kez.
2000 Tl. a kilo. Kilosu 2000 lira.
90 km. an hour. Saatte 90 km.
What a beautiful song! Ne güzel bir şarkı.
What a silly film! Ne saçma bir film!
What a pity! Ne yazık!
What a shame! Ne ayıp!
There are some people in the street. Sokakta insanlar var.
Are there some students in the room? Odada öğrenciler var mı?
I have some money in the bank. Bankada biraz param var.
Do you have some time for me? Bana ayıracak biraz zamanın var mı?
There aren't any apples on the table. Masada hiç elma yok.
There isn't any time left. Hiç zaman kalmadı.
Do you see any clouds? Hiç bulut görüyor musun?
I don't want anymore. Daha fazla istemiyorum.
Some people are waiting for you. Birkaç kişi seni bekliyor.
Something is bothering me. Bir şey beni rahatsız ediyor.
Somebody is calling you. Birisi seni arıyor.
Nobody one is waiting for you. Seni hiç kimse beklemiyor
Nothing is brothering me. Hiçbir şey beni rahatsız etmiyor.
Nobody is calling you. Kimse seni aramıyor.
Any student cn understand this. Bunu hangi öğrenci olsa anlayabilir.
Anybody can do this. Bunu kim olsa yapabilir.
Books are useful. Kitap yararlıdır.
Dogs are animals. Köpek bir hayvandır.
Cheese is made from milk. Peynir sütten yapılır.
We need oxygen and water. Oksijen ve suya ihtiyacımız vardır.
Man has his problems. İnsanların kendi sorunları vardır.
Mankind has its problems. İnsanoğlunun kendi sorunları vardır.
Civilized man can not live without electricity. Uygar insan elektrik olmadan yaşayamaz.
Children enjoy playing. Çocuklar oynamaktan hoşlanırlar.
Careful reading is necessary. Dikkatli okuma gereklidir.
Children should go to bed early. Çocuklar erken yatmalıdır.
We were at breakfast at 8 o'clock. Saat sekizde kahvaltıdaydık.
They go to church every Sunday. Her Pazar kiliseye giderler.
She was in class yesterday. Dün dersteydi.
He is at school today. Bugün okuldadır.
They just came to town. Kente daha yeni geldiler.
We'll be on vacation next week. Gelecek hafta tatil olacağız.
He goes to work on Saturdays. Cumartesi günleri işe gider.
They play bridge and poker. Briç ve poker oynarlar.
We play football or basketball on Sundays. Pazar günleri futbol veya basketbol oynarız.
The first question was easier than the last one. İlk soru, sonuncudan daha kolaydı.
Please call the next student. Lütfen bir sonraki öğrenciyi çağırın.
They asked me the same question. Bana aynı soruyu sordular.
They asked me the same. Bana aynısını sordular.
Last summer we went to Antalya. Geçen yaz Antalya'ya gittik.
What will you do next week? Gelecek hafta ne yapacaksın?
He is the tallest boy in our class. Sınıfımızın en uzun boylu çocuğudur.
She is the most beautiful girl I have ever seen. Ömrümde gördüğüm en güzel kızdır.
Most people have stopped smoking. Çoğu insanlar sigarayı bıraktı.
Most boys like football. Çoğu erkek çocuk futboldan hoşlanır.
Can you play the piano? Piyano çalabilir misin?
I heard the news on the radio. Haberi radyoda işittim.
I often talk with her over the telephone. Onunla sık sık telefonda konuşurum.
I like watching television. Televizyon izlemekten hoşlanırım.
There is a good film on TV tonight. Bu gece TV'de iyi bir film var.
Please don't go. Lütfen gitmeyiniz.
Don't go there now. Oraya şimdi gitme.
Read a book tonight. Bu gece bir kitap oku.
Please call me. Lütfen beni ara.
Take me home. Beni eve götür.
Use my car. Benim arabamı kullan.
Bring the book to me. Kitabı bana getir.
Please go home now. Lütfen şimdi eve git.
Help the man. Adama yardım et.
Thank the man. Adama teşekkür et.
Ask the man. Adama sor.
Answer the man. Adama cevap ver.
It will cost you a lot. Sana pahalıya mal olacak.
The exam is on Monday. Sınav pazartesi günüdür.
They are tired. Onlar yorgundur.
They are not tired. Onlar yorgun değildirler.
Am I next? Sonraki ben miyim?
Aren't you hungry? Acıkmadın mı?
Isn't he at home? Evde değil mi?
Aren't I next? Sıra bende değil mi?
Where is the teacher? Öğretmen nerededir.
Why are you late? Neden geç kaldın?
What is on the table? Masa da ne var?
How are you? Nasılsınız?
Which student is good? Hangi öğrenci iyidir?
How much is a kilo? Kilosu kaçadır?
You are tired, aren't you? Yorgunsun, değil mi?
I'm right, aren't I? Haklıyım, değil mi?
She isn't happy, is she? O mutlu değildir, değil mi?
We're not late, are we? Geç kalmadık, değil mi?
He is at home, isn't he? O evdedir, değil mi?
My father is in Afrika. Babam Afrika'dadır.
His house is in İstanbul? Evi İstanbul'dadır.
The poor man was in need. Yoksul adam ihtiyaç içindeydi.
Speak to him in English. Onunla İngilizce konuşun.
He is in trouble. Başı belada.
We have breakfast in the morning. Sabahları kahvaltı ederiz.
We have tea in the afternoon. Öğleden sonra çay içeriz.
We watch TV in the evening. Akşamları televizyon izleriz.
The car is on the bridge. Otomobil köprüdedir.
The library is on the right. Kütüphane sağdadır.
The bank is on the left. Banka soldadır.
On a weekday. Hafta içi bir gün.
My father is on the telephone. Babam telefonda.
The program is on the radio. Program radyodadır.
On receiving your letter, A sat down to answer it. Mektubunu alır almaz, cevap yazmaya oturdum.
The student is at the blackboard. Öğrenci tahtadadır.
The postman is at the door. Postacı kapıdadır.
He is at home. O evdedir.
He lives on Büklüm Street. Büklüm sokağında oturuyor.
I am very good at tennis. Teniste iyiyimdir.
She is not good at cooking. Yemek pişirmede iyi değildir.
I am tired. Yorgunum.
The baby is hungry. Bebek acıkmış.
We are happy. Mutluyuz.
The new students are lazy. Yeni öğrenciler tembeldir.
Five students are sick. Beş öğrenci hastadır.
How big is your room? Odanız ne kadar büyüktür?
How old is this building? Bu bina ne kadar eskidir?
How old are you? Kaç yaşındasınız?
How tall are you? Boyunuz ne kadardır?
How tall is this building? Bu bina ne kadar yüksekliktedir?
How high is this mountain? Bu dağ ne kadar yüksekliktedir?
How long is this table? Bu masa ne kadar uzunluktadır?
How far is Ankara? Ankara ne kadar uzaklıktadır?
How long is a class? Bir ders ne kadar sürer?
How long does it take to go there? Oraya gitmek ne kadar alır?
How much money is lost? Ne kadar para kayboldu?
How much time do we have? Ne kadar zamanımız var?
How many books do you have? Kaç tane kitabın var?
How many people are here? Kaç kişi buradadır?
She is the most beautiful girl in our class. Sınıfımızın en güzel kızıdır.
This is the worst film I have seen. Gördüğüm en kötü film.
He is the best athlete in our school. Okulumuzdaki en iyi sporcudur.
We have the most money. En çok para bizde.
I am surprised. Şaşırdım.
I got surprised. Hayret ettim.
You look surprised. Şaşırmış görünüyorsun.
You sound surprised. Şaşırmış gibisin. (Konuşmana bakılırsa…)
I am interested in your past. Senin geçmişinle ilgiliyim.
I got interested in tennis. Tenise ilgi duymaya başladım.
The students seem interested. Öğrenciler ilgilenmiş görünüyorlar.
The news was surprising. Haber şaşırtıcıydı.
His presence at the meeting was surprising. Toplantıda bulunuşu şaşırtıcıydı.
The book is interesting. Kitap ilginçtir.
He is an interesting person. O ilginç bir kimsedir.
I am hungry. Açım.
I get hungry. Acıkırım.
I am angry. Kızgınım.
I get angry Kızarım.
I am getting angry. Kızmaya başlıyorum.
Roses are red. Güller kırmızıdır.
Roses, get red in spring. Güller ilkbaharda kızarırlar.
He became a doctor. Doktor oldu.
I will become an actor. Aktör olacağım.
He became ill. Hastalandı.
He became happy. Mutlu oldu.
I am growing impatient. Sabrım taşıyor.
The metal is growing hotter. Metal gittikçe ısınıyor.
Your dress looks beautiful. Elbisen çok güzel görünüyor.
The patients looked desperate. Hastalar çaresiz görünüyorlardı.
You look happy today. Bugün mutlu görünüyorsun.
This book seems interesting. Bu kitap ilginç görünüyor.
The students seem interested. Öğrenciler ilgilenmiş görünüyorlar.
The weather seems better day. Bugün hava daha iyi görünüyor.
This suitcase feels heavy. Bu bavul ağır gibi.
I feel happy today. Bugün mutlu hissediyorum.
The cool water felt good. Serin su iyi geldi.
That film sounds interesting. O film ilginç gibi.
Your idea sounds sensible. Fikrin mantıklı geliyor.
You sound unhappy. Mutsuz gibisin.
The cake tastes delicious. Pastanın tadı çok lezzetli.
The dessert tasted sallty. Tatlının tadı tuzlu gibiydi.
The meal tasted strange. Yemeğin tadı bir tuhaftı.
This perfume smeels very good. Bu parfümün kokusu çok güzel.
The coffee smelled wonderful. Kahvenin kokusu enfesti.
The chicken smelled bad. Tavuk kötü kokuyordu.
You look like your brother. Kardeşine benziyorsun.
She looks like a queen. Kraliçeye benziyor.
Your idea seems like a good one. Fikrin iyiye benziyor.
It seems like a good party. İyi bir partiye benziyor.
He sounds like his father. Tıpkı babası gibi.
That sounds like a good idea. İyi bir fikire benziyor.
It smells like a cigar. Kokusu puroya benziyor.
The meal smells like rotten egg. Yemek çürük yumurta gibi kokuyor.
The soup tasted like warm water. Çorbanın tadı ılık su gibiydi.
This tomato tastes like an apple. Bu domatesin tadı elma gibi.
The water feels like ice. Su buz gibi.
This material feels like velvet. Bu kumaş kadife gibi.
What does it look like? Neye benziyor? (Görünümüyle)
What does it sound like? Sesi neye benziyor?
What does it smell like? Kokusu neye benziyor?
What does it taste like? Tadı neye benziyor?
What does it feel like? Neye benziyor? (Doku ya da duygu olarak)
What does it seem like? Neye benziyor? (Görünümüyle)
I am well. İyiyim.
I worked hard. Sıkı çalıştım.
It rained hard. Çok yağmur yağdı.
I hardly know you. Seni pek tanımıyorum.
Come near. Yakına gel.
I nearly broke it. Onu az kalsın kırıyordum.
We came late. Geç geldik.
I haven't seen him lately. Onu son zamanlarda görmedim.
I can drive faster than you. Senden daha hızlı sürebilirim.
She types better than I. Benden iyi daktilo yazar.
She cooks better than me. Benden iyi yemek pişirir.
We work harder than them. Onlardan çok çalışıyoruz.
I came earlier. Ben daha erken geldim.
She drives the fastest. Hızlı sürer.
They came the latest of all. Herkesten geç geldiler.
He plays the best of all the others. Diğerleri içinde en iyi o oynar.
The man is at the door. Adam kapıdadır.
The man at the door. Kapıdaki adam.
The girls are in the garden. Kızlar bahçededir.
The girls in the garden Bahçedeki kızlar.
The picture is on the wall. Resim duvardadır.
The picture on the wall. Duvardaki resim.
The girl has a red dress. Kızın kırmızı elbisesi var.
The girl with the red dress is very pretty. Kırmızı elbiseli kız çok güzeldir.
Please call the man waiting at the door. Lütfen kapıda bekleyen adamı çağırınız.
There is a book, two notebooks and some pencils on the table. Masanın üstünde bir kitap, iki defter ve birkaç kalem var.
There is some money on the table. Masanın üstünde biraz para var.
There isn't any money on the table. Masanın üstünde hiç para yok.
Is there any money on the table? Masanın üstünde hiç para var mı?
I have a little money. Biraz param var.
I have little money. Çok az param var.
I have a few friends. Birkaç tane arkadaşım var.
I have few friends. Çok az arkadaşım var.
I have quite a few friends. Epeyce arkadaşım var.
I have quite a little money. Epey param var.
We have breakfast at 8 o'clock every morning. Her sabah saat 8'de kahvaltı ederiz.
I drink a glass of milk every day. Her gün bir bardak süt içerim.
She likes horror films. Korku filmlerinden hoşlanır.
Water freezes at 0º C. Su sıfır derecede donar.
The sun sets in the west. Güneş batıdan batar.
People need oxygen ad water. İnsanlar oksijen veya suya gerek duyar.
The train leaves at 8 o’clock. Tren saat sekizde kalkacak.
I graduate school next year. Gelecek yıl okuldan mezun olacağım.
We visit the museums tomorrow. Müzeleri yarın ziyaret edeceğiz.
I will leave, when she comes. O gelince ben gideceğim.
Wait until he finishes. O bitirinceye kadar bekle.
I do my work carefully at the office every day. Ben her gün işimi ofiste dikkatle yaparım.
The dog eats its food hungrily in the garden every day. Köpek her gün bahçede yemeğini iştahla yer.
Why don't you go? Neden gitmiyorsun?
They come here every day. Onlar her gün buraya gelir.
Who comes here every day? Kim her gün buraya gelir?
How often do you come here? Buraya ne kadar sık gelirsiniz?
What time does he go to work? İşe saat kaçta gider?
What does he do? O ne yapar?
How do you do it? Onu nasıl yaparsınız?
Where do you do it? Onu nerede yaparsınız?
I go to bed at 11 o'clock every night. Her gece saat 11'de yatarım.
I was born at 5 o'clock, on Monday, July the 8'th, 1949. 1949 yılında, 8 Temmuz Pazartesi günü saat 5'te doğdum.
I always do my work first. Her zaman işimi önce yaparım.
She usually finishes early. Genellikle erken bitirir.
They generally take the bus. Genellikle otobüse binerler.
We frequently ask questions. Sık sık sorular sorarız.
They often visit us. Sık sık bizi ziyaret ederler.
She regulary goes to school. Okula düzenli olarak gider.
We occasionally watch television. Ara sıra televizyon izleriz.
He sometimes goes fishing. Bazan balığa gider.
I rarely smoke a cigar. Ender olarak puro içerim.
She seldom speaks to him. Onunla ender olarak konuşuruz.
I scarcely have any money. Hemen hiç param yok.
We hardly go there. Oraya hemen hiç gitmeyiz.
They never eat fish. Hiçbir zaman balık yemezler.
They don't ever eat fish. Hiçbir zaman balık yemezler.
Do they ever eat fish? Hiç balık yerler mi?
I finally finished my work. Nihayet işimi bitirdim.
I finished my work finally. Sonunda işimi bitirdim.
I happily announced our engagement. Nişanlandığımızı sevinçle duyurdum.
I am sitting in the chair now. Şimdi koltukta oturuyorum.
I am reading a new book this week. Bu hafta yeni bir kitap okuyorum.
I am leaving İstanbul next week. Gelecek hafta İstanbul'dan ayrılacağım.
What are we eating? Ne yiyoruz?
Aren't we eating? Yemiyor muyuz?
I swam him aminute ago. Onu bir dakika önce gördüm.
I came home early last year. Geçen yıl eve erken gelirdim.
If I had money now, I would buy this car. Şimdi param olsaydı, bu arabayı satın alırdım.
Who came here? Buraya kim geldi?
Who saw you? Seni kim gördü?
I wanted some money. Biraz para istedim.
She studied English. İngilizce çalıştı.
I was hungry then. O zaman açtım.
Were you hungry? Aç mıydın?
There was an accident last night. Dün gece bir kaza oldu.
Was there any coffee? Hiç kahve var mıydı?
There weren't any students there. Orada hiç öğrenci yoktu.
Weren't there any books? Hiç kitap yok muydu?
She was sleeping at 10 p.m. last hight. Dün gece saat onda uyuyordu.
She was sleeping when I came. Ben geldiğimde uyuyordu.
I was studying while she was watching television. O televizyon izlerken ben çalışıyordum.
I was planning to go out tonight, but it has started to rain. Bu gece dışarı çıkmayı planlıyordum, ama yağmur başladı.
I have lived in İstanbul since 1975. 1975'ten beri İstanbul'da yaşıyorum.
He has studied English for 5 years. Beş yıldır İngilizce öğreniyor.
We haven't seen them until now. Onları şimdiye kadar görmedik.
The weather has been fine so far. Şu ana kadar hava iyiydi.
I have eaten there several times. Orada birçok kez yemek yemişimdir.
I have already read that book. Bu kitabı zaten okumuştum.
We haven't finished yet. Henüz bitirmiş değiliz.
Have you seen them lately? Son zamanlarda onları gördün mü?
I have never played hockey. Hiç hokey oynamış değilim.
Have your ever played hockey? Hiç hokey oynadın mı?
He has just left. Az önce ayrıldı.
I have worked very hard today. Bugün çok çalıştım.
You have slept the whole day today. Bugün bütün gün uyudun.
I have caught a cold. Nezle olmuşum.
I will se you after I have finished my work. İşimi bitirdikten sonra seni göreceğim.
I have been there before. Orada daha önce bulunmuştum.
Has he been to England? İngiltere'de bulunmuş mu?
Where have you been lately? Son günlerde nerelerdeydin?
There has been some trouble lately. Son günlerde sorunlar çıkmakta.
There haven't been many accidents on this highway. Bu karayolunda pek fazla kaza olmamıştır.
Someone has used my towel. Birisi havlumu kullanmış.
I would have told him, if I had seen him. Onu görmüş olsaydım, söylerdim.
I wish I had seen him. Onu görmüş olmayı isterdim.
I always brushed my teeth before I want to bed. Yatmadan önce dişlerimi fırçalardım.
When the teacher arrived, the students had begun to study. Öğretmen geldiğinde öğrenciler çalışmaya başlamışlardı.
I knew that I had seen him before. Onu daha önce görmüş olduğumu biliyordum.
She explained to me why she had left John. John'u neden terketmiş olduğunu bana açıkladı.
I started work after I had had a cup of coffee. Bir fincan kahve içtikten sonra işe başladım.
He had called me before he went to London. Londra'ya gitmeden önce beni aramıştı.
She had already left when we arrived. Biz vardığımızda o gitmişti bile.
I wanted to see her again, as soon as she had gone. O gider gitmez yine onu görmek istedim.
He came home late, because he had missed the bus. Otobüsü kaçırmış olduğu için eve geç geldi.
I wouldn't have asked you, if I had known the answer. Eğer cevabı bilmiş olsaydım sana sormazdım.
I wish I had gone there last year. Oraya geçen yıl gitmiş olmayı isterdim.
She looked as if she had seen a ghost. Sanki hayalet görmüş gibiydi.
He ate as though he hadn't eaten for days. Sanki günlerden beri hiçbir şey yememiş gibi yedi.
The little girl just won't talk to me. Küçük kız bir türlü benimle konuşmuyor.
Take it away, will you? Lütfen şunu götürüver, olmaz mı?
Come in, won't you? İçeri girmez misiniz?
If you want that car, you shall have it. Eğer bu arabayı istiyorsan, onu alacaksın.
I will finish it before next week. Gelecek haftaya kalmadan onu bitireceğim.
Shall I open the window? Pencereyi açayım mı?
Shall we have some tea? Biraz çay içelim mi?
My father has bought some paint; he is going to paint the walls. Babam biraz boya aldı; duvarları boyayacak.
It is going to rain; look at those clouds! Yağmur yağacak; şu bulutlara bak!
Are you going to kiss her? Yoksa onu öpecek misin?
I was going to play football yesterday afternoon. Dün öğleden sonra futbol oyanayacaktım.
Why didn't you? Neden oynamadın?
It started to rain. Yağmur yağmaya başladı.
I am leaving tomorrow. Yarın hareket ediyorum..
I leave the hotel tomorrow and take the bus to Ankara. Yarın otelden ayrılıp Ankara otobüsüne bineceğim.
I am to start work next week. Gelecek hafta işe başlamam gerekiyor.
They are about to leave the building. Binadan çıkmak üzereler.
He has trained very hard; he is likely to win the race. Çok iyi idman yaptı; yarışı kazanması beklenir.
It is unlikely to rain. Yağmur yağacağa pek benzemiyor.
If you look for it carefully, you are certain to find it. Eğer dikkatlice ararsan, onu bulacağın kesindir.
I will be reading a book all evening. Bütün akşam kitap okuyor olacağım.
I will still be studying when you come back. Sen döndüğünde ben hala çalışıyor olacağım.
I will have seen him by tomorrow morning. Yarın sabaha kadar onu görmüş olacağım.
I will have been teaching at this school for 5 years at the end of this year. Bu yılın sonunda bu okulda 5 yıldır ders vermiş olacağım.
They will have been driving for 6 hours, when they get to Ankara. Ankara'ya vardıklarında 6 saatten beri araba sürüyor olacaklar.
Can I go? Gidebilir miyim?
I must go. Gitmeliyim.
You must come early. Erken gelmelisin.
I said he must be here before dinner. Yemekten önce burada olmasını söylemiştim.
I don't have to go. Gitmek zorunda değilim.
Do you have to go? Gitmen gerekiyor mu?
It has started to rain, so I'll stay at home and read a book. Yağmur başladı, o halde evde oturup bir kitap okurum.
He won't lend me any money. Bana hiç borç para vermeyecek.
Will he come with us tonight? Bu gece bizimle gelecek mi?
Will you open the window, please… Lütfen pencereyi açar mısın?
He said he would call me. Beni arayacağını söyledi.
I would go there now. Şimdi oraya gidecektim.
If it rained now, I would stay at home. Eğer şimdi yağmur yağsaydı, evde otururdum.
Would you help me, please. Lütfen bana yardım eder misiniz?
I would like some coffee please. Biraz kahve rica edeyim.
I would like to meet them. Onlarla tanışmak isterim.
Would you like to sit down? Oturmak ister misiniz?
I wouldn't like to go there. Oraya gitmek istemezdim doğrusu.
What would you like to drink? Ne içmek isterdiniz?
How would you like to go? Nasıl gitmek istersiniz?
I would rahter drink coffee. Kahve içsem daha iyi olur.
I would rather drink coffee than tea. Çay yerine kahve içmeyi yeğlerim.
I would rather play tennis than swim. Yüzmektense tenis oynamayı yeğlerim.
What would you rather drink? Ne içmeyi yeğlersiniz?
I'd sooner go there myself. Oraya kendim gitmeyi yeğlerim.
I'd sooner not see him. Onu görmemeyi yeğlerim.
Where can you go? Nereye gidebilirsin?
Can she go too? O da gidebilir mi?
Can it rain tonight? Bu gece yağmur yağabilir mi?
It can even snow tonight. Bu gece kar bile yağabilir.
What can happen? Ne olabilir?
Anything can happen? Her şey olabilir.
Can you tell me the time, please. Bana saati söyleyebilir misiniz?
I could run fast when I was young. Gençken hızlı koşabilirdim.
Could we go now? Şimdi gidebilir miyiz?
Could we go yesterday? Dün gidebilir miydik?
I could beat him now. Onu şimdi yenebilirim.
I could beat him then. Onu o zaman yenebilirdim.
Could you pass the bread, please? Lütfen ekmeği uzatabilir misiniz?
May I go out? Dışarı çıkabilir miyim?
He said he might come late. Geç gelebileceğini söyledi.
I thought you might like it. Ondan hoşlanabileceğimi düşündüm.
He told me he might be late. Bana gecikebileceğini söyledi.
Shall I call a taxi? Bir taxi çağırayım mı?
Shall we start now? Artık başlayalım mı?
Where shall we go? Nereye gidelim?
Let's go to a cinema. Bir sinemaya gidelim.
How shall we go? Nasıl gidelim?
Let's take a taxi. Taksiye binelim.
Shall I come with you? Seninle geleyim mi?
You should study harder. Daha çok çalışmalısın.
You shouldn't spend so much money. Bu kadar para harcamamalısın.
I told him he should study harder. Ona daha çok çalışmasını söyledim.
He said I should stay with him. Onunla kalmam gerektiğini söyledi.
This problem should be easy. Bu problemin kolay olması gerekirdi.
You shouldn't sleep so late. Bu kadar geç saate kadar uyumamalısın.
Their bus shouldn't arrive in Ankara yet. Otobüsleri henüz Ankara'ya varmamış olmalı.
Should they take a taxi? Taksiye binsinler mi dersin?
Should you go there now , you wouldn't see anthing. Oraya şimdi gidecek olsaydın, hiçbir şey göremezdin.
You ought to stop smoking. Sigarayı bıraksan iyi edersin.
You ought to drive carefully. Dikkatli araba kullanmalısın.
He said I'd better slow down. Yavaşlamamın iyi olacağını söyledi.
You'd better not be late. Geç kalmasan iyi edersin.
You needn't get up so early. Bu kadar erken kalkmana gerek yok.
They needn't wait for her; she has already left. Onu beklemelerine gerek yok, çoktan gitti bile.
You didn't need to go there. Oraya gitmen gerekmezdi.
We won't need to see them. Onları görmemiz gerekmeyecek.
She must have seen this film. Bu filmi görmüş olmalı.
He must not have finished yet. Henüz bitirmemiş olmalı.
The concert must have started by now. Konser şimdiye dek başlamış olmalı.
O could have gone there, but I didn't. Oraya gidebilirdim, ama gitmedim.
I could have bought it if my father had given me the money. Eğer babam parayı vermiş olsaydı, onu satın alabilirdim.
I couldn't have met them if I hadn't gone to the party. Eğer partiye gitmemiş olsaydım onlarla tanışamazdım.
Would you have loved him if he had been poor? Eğer yoksul olsaydı, onu sever miydin?
You ought to have spent your money more carefully. Paranı daha dikkatli harcaman gerekirdi.
He should have played better. Daha iyi oynaması gerekirdi.
It has been two hours since he left; he should have arrived there by now. Ayrılalı iki saat oldu, şimdiye kadar oraya varmış olması gerekirdi.
You may have seen her at the party last night. Dün gece onu partide görmüş olabilirsin.
You shouldn't have driven after drinking so much! You may have had an accident. O kadar içtikten sonra araba kullanmamalıydın. Bir kaza yapabilirdin.
If you had come earlier, you might have seen her. Eğer sen gelmiş olsaydın, onu görmüş olabilirdin.
You needn't have dressed up; it will be an informal party. Böyle şık giyinmene gerek yoktu, samimi bir parti olacak.
She needn't have gone there; she could have called them. Oraya gitmesine gerek yoktu, telefon da edebilirdi.
What are you doing? Ne yapıyorsun?
I can't understand how they do it. Onu nasıl yaptıklarını anlayamıyorum.
Her mother knows where she goes. Annesi onun nereye gittiğini biliyor.
I can't remember how many times I've seen her. Onu kaç kez gördüğümü hatırlamıyorum.
Do you know how fast this car is? Bu otomobilin ne kadar hızlı olduğunu biliyor musun?
I can't hear what you are saying. Ne dediğini işitemiyorum.
Does anyone know whose book this is? Bunun kimin kitabı olduğunu kimse biliyor mu?
Please tell me which student you like best. Lütfen bana hangi öğrenciyi en çok beğendiğini söyle.
I know when they will come. Ne zaman geleceklerini biliyorum.
I didn't know. Bilmiyordum.
Was I right? Haklı mıydım?
I wonder. Merak ediyorum.
Is she happy? Mutlu mudur?
That she had killed the king was true. Kralı öldürmüş olduğu doğruydu.
That we came early didn't surprise them. Erken gelmemiz onları şaşırtmadı.
I told her a joke. Ona bir fıkra anlattım.
Let's take a walk. Yürüyüş yapalım.
Oh! My leg hurts! Of! bacağım acıyor!
Oh, God! How could you do it! Tanrım! Bunu nasıl yapabildin!
He cried in surprise and asked how I could do it. Hayretler içinde bağırıp bunu nasıl yapabildiğimi sordu.
The man comes here every day. Adam hergün buraya gelir.
The house is near the sea. Ev denizin yakınındadır.
The house that we bought is near the sea. Satın aldığımız ev denizin yakınındadır.
My father who owns this house lives here. Bu evin sahibi olan babam burada oturur.
The girl dances very well. Kız çok güzel dans eder.
She danced with me yesterday. Dün benimle dans etti.
The car that had cost us a lot of money broke down. Bize çok paraya mal olan araba bozuldu.
We called the doctor. Doktoru çağırdık.
He had examined me before. Beni daha önce de muayene etmişti.
I rode the bicycle that/which belongs to my brother. Kardeşime ait olan bisiklete bindim.
The child began to cry. Çocuk ağlamaya başladı.
He bad a fall. Fena düşmüştü.
You may take any book that you like. İstediğin kitabı alabilirsin.
He is the best driver that I've seen. Gördüğüm en iyi sürücüdür.
The man is very strong. Adam çok güçlüdür.
I know him well. Onu iyi tanırım.
The child whose mother is seriously ill is crying. Annesi ağır hasta olan çocuk ağlıyor.
I know the place. Orayı biliyorum.
They sell second-hand cars at that place. Orada elden düşme arabalar satarlar.
I know the place where they sell second-hand cars. Elden düşme arabalar sattıkları o yeri biliyorum.
I was at home when they called. Beni aradıklarında evdeydim.
I was sleeping when they called. Telefon ettikleri zaman uyuyordum.
I watched them while they were playing football. Onları futbol oynarken seyrettim.
If often played football during the time I was at school. Okula gittiğim sıralarda sık sık futbol oynardım.
Wait for me. Beni bekle.
I'll be back by 5 o'clock. Beşe kadar dönerim.
Don't worry, we'll get to the station by the time the train leaves. Merak etme, tren kalkana kadar istasyona varırız.
I waited until 5 o'clock. Saat beşe kadar bekledim.
He couldn't sleep until dawn. Gün doğana kadar uyuyamadı.
They called us after they had arrived home. Eve geldikten sonra bizi telefonla aradılar.
I had written him a letter before he called me on the phone. Beni telefonla aramadan öne ona bir mektup yazmıştım.
The students rushed out of the classroom as soon as the bell rang. Zil çalar çalmaz öğrenciler sınıftan dışarıya fırladılar.
Hardly had the game begun, it started to rain. Tam oyun başlamıştı ki, yağmur yağmaya başladı.
The doctor said I could walk again as long as I didn't tire myself. Doktor kendimi yormadığım sürece yine yürüyebileceğimi söyledi.
You can stay in this room so long as you don't disturb me. Beni rahatsız etmediğin sürece bu odada kalabilirsin.
I haven't slept well since I saw the acident. Kazayı gördüğümden beri uyumadım.
I recognized her the minute I saw her face. Yüzünü gördüğüm an onu tanıdım.
The game had sooner started than it began to rain. Oyun daha henüz başlamıştı ki, yağmur yağmaya başladı.
Now that the schools have closed, you can do whatever you want. Artık okullar kapandığına göre istediğini yapabilirsin.
I will go there. Oraya gideceğim.
I will go wherever I want. Nereye istersem gideceğim.
We often eat where they eat. Çoğu zaman onların yediği yerde yeriz.
I'll find you wherever you go. Nereye gidersen git seni bulacağım.
You can play wherever you want. Nerede isterseniz oynayabilirsiniz.
We have to take our books with us no matter where we go. Her nereye gidersek gidelim kitaplarımızı yanımıza almak zorundayız.
The police will catch the robbers no matter where they hide. Nereye gizlenirse gizlensinler, polis soyguncuları yakalayacaktır.
You'll meet a lot of friendly people everywhere you visit. Ziyaret ettiğin her yerde dost canlısı insanlarla tanışacaksın.
You can sit anywhere you like. Nereye istersen oturabilirsin.
I did my work as he had taught me. İşimi bana öğrettiği gibi yaptım.
He lost the race as everyone had thought he would. Herkesin tahmin ettiği gibi yarışı kaybetti.
They danced as thought they had never danced before. Sanki daha önce hiç dansetmemişler gibi dansettiler.
We wanted to sing like they did, but we couldn't. Onlar gibi şarkı söylemek istedik, ama beceremedik.
Why don't you find a job like, all your friends have? Neden sen de bütün arkadaşların gibi bir iş bulmuyorsun?
I've painted the wals the way my father showed me. Duvarları babamın gösterdiği gibi boyadım.
We took a taxi in fear that we would be late. Geç kalırız korkusuyla bir taksiye bindik.
I called her several times in the hope that she would forgive me. Beni bağışlar ümidiyle onu birkaç kez aradım.
We decided to stay, because we felt very tired. Çok yorgun olduğumuz için kalmaya karar verdik.
Since he has just recovered from his ilness, he can't play football yet. Hastalığından daha yeni iyileştiği için henüz futbol oynayamaz.
As I couldn't reach her on the phone, I had to go to her house. Ona telefonda erişemediğim için evine gitmek zorunda kaldım.
Seeing that he was hurt, we tried to help him. Yaralı olduğu için ona yardım etmeye çalıştık.
So long as you are going there, could you pass them a word? Madem oraya gidiyorsun, benim için onlara bir haber iletir misin?
Feeling sorry for the old man, I gave him all the change in my pocket. Yaşlı adama acıdığım için ona cebimdeki bütün bozuk parayı verdim.
He went home to change his clothes. Eve elbisesini değiştirmek için gitti.
He called me to help him with his work. Beni, işine yardım edeyim diye çağırdı.
I tired to look pleased so as not to hurt her feelings. Duygularını incitmemek için hoşnutmuş gibi görünmeye çalıştım.
He is saving money in order to buy a car. Bir araba satın almak için para biriktiriyor.
She moved into this town so as to see her mother more often. Annesini daha sık görmek için bu kente taşındı.
They waited for the manager, in order to get their pay. Ücretlerini alabilmek için yöneticiyi beklediler.
I took a taxi in order to be there on time. Orada zamanında olabilmek için taksiye bindim.
I always get up early so that I will have time for a good breakfast. İyi bir kahvaltıya zamanım olsun diye her zaman erken kalkarım.
We've studied hard so that we will get good grades. İyi notlar alalım diye iyi çalıştık.
We left the party early, so that we could catch the last train. Son trene yetişebilelim diye partiden erken ayrıldık.
I've looked at the telephone number again and again, in case I should forget it. Unutmayayım diye telefon numarasına tekrar tekrar baktım.
The teacher explained the whole subject again, in case the students didn't understand. Anlamamış olabilirler diye öğretmen bütün konuyu bir daha açıkladı.
I wrote the address down lest I forget it. Unuturum korkusuyla adresi bir yere yazdım.
There was so much fog that, we had to stop the car. Öyle çok sis vardı ki, arabayı durdurmak zorunda kaldık.
The little boy fet so tired that he fell asleep right away. Küçük çocuk o kadar yorgundu ki, hemen uyuyakaldı.
The weather got so cold that we had to change our plans and stayed at home. Hava o kadar soğudu ki, planımızı değiştirip evde kaldık.
I couldn't find a taxi, so I walked home. Taksi bulamadım, bu yüzden eve yürüdüm.
We don't have much time, so let's get to the point quickly. Fazla zamanımız yok, bu yüzden çabucak konuya girelim.
We could win this game if had better players. Daha iyi oyuncularımız olsa, bu maçı kazanırdık.
We wouldn't go to their party, even if they invited us. Bizi davet etseler bile onların partisine gitmezdik.
You can't go out, unless you tidy your room. Odanı düzeltmezsen dışarı çıkamazsın.
It will be nice to go for a picnic, unless the weather changes. Eğer hava değişmezse, pikniğe gitmek güzel olacak.
You'll never be able to learn anything, unless you pay attention. Eğer dikkat etmezsen hiçbir şey öğrenemeyeceksin.
In the event that you make a mistake, you will have to write it again. Bir hata yaptığın takdirde, onu baştan yazmak zorunda kalacaksın.
The children kept on playing, although it got dark. Havanın kararmasına rağmen çocuklar oynamaya devam ettiler.
He was determined to go into the room, even if he had to break the door. Kapıyı kırmak pahasına bile olsa odaya girmeye kararlıydı.
He kept on smoking in spite of the fact that is doctor warned him not to. Doktorun içmemesi için uyarmasına rağmen sigara içmeye devam etti.
We went out despite the rain. Yağmura rağmen dışarı çıktık.
He carried on talking, regardless of the pain he felt. Duyduğu acıya aldırmaksızın konuşmaya devam etti.
She couldn't please her husband, whatever she did. Ne yaptıysa kocasını memnun edemedi.
I seem to make a mistake, however carefully I write. Nasıl dikkatli yazarsam yazayım, hep bir hata yapıyorum.
However well you swim, you will never be safe in this sea. Ne denli iyi yüzersen yüz, bu denizde hiçbr zaman emniyette değilsin.
Tall as he is, he is still not a good basketball player. Uzun boylu olmasına rağmen yine de iyi bir basketbol oyuncusu değil.
Interesting as it was, I still couldn't finish that book. İlginç olmasına rağmen yine de o kitabı bitiremedim.
As much as I wanted to speak to her, I couldn't get near her. Onunla o kadar konuşmak istememe rağmen yanına yaklaşamadım.
As many friends as he had, he couldn't find any when he was is need. Onca arkadaşı olmasına rağmen muhtaç olduğunda hiçbirini bulamıyordu.
I am stronger than he is. Ben ondan daha güçlüyümdür.
We are earlier today, than we were yesterday. Bugün daha erken geldik.
My friends can speak English better than I. Arkadaşlarım İngilizce'yi benden iyi konuşabiliyorlar.
Why can't you do it? Neden onu yapmıyorsun?
You are as intelligent as they. Sen de onlar kadar kadar zekisin.
The girl I met last night was as beautiful as a movie star. Dün tanıştığım kız bir sinema yıldızı kadar güzeldi.
I am not as enthusiastic about this as you are. Bu konuda senin kadar hevesli değilim.
I'm not as hungry now, as I was an hour ago. Şimdi bir saat öncesi kadar aç değilim.
You don't have to go to bed as early as the children do. Çocuklar kadar erken yatmak zorunda değilsin.
No one can work so hard and carefully as that boy does. Kimse o çocuk kadar sıkı ve dikkatli çalışamaz.
The longer you live, the more you learn. Yaşadıkça daha çok öğrenirsin.
The thinner you get, the more attention you will get from boys. Zayıfladıkça erkeklerden daha çok ilgi göreceksin.
If you can't do it alone, I can help you. Eğer onu tek başına yapamıyorsan, sana yardım edebilirim.
If you are looking for my brother, you'd better come with me. Eğer kardeşimi arıyorsan, benimle gelmen iyi olur.
If you have seen this film, we'll go to another cinema. Eğer bu filmi görmüşsen, başka bir sinemaya gideriz.
If you boil water, it evaporates. Suyu kaynatırsan, buharlaşır.
We wear a suit, if we go to a formal party. Resmi bir ziyarete gidersek takım elbise giyeriz.
You don't need a heavy coat, if you go to a summer resort. Yazlık bir yere gidersen, kalın bir paltoya gereğin yoktur.
If you need any help, call me at once. Eğer yardıma ihtiyacın olursa, hemen beni ara.
If you can't swim well, don't swim here. Eğer iyi yüzemiyorsan, burada yüzme.
If you are cold, shut the window. Eğer üşüyorsan, pencereyi kapat.
If you will open the window, we'll have some fresh air. Pencereyi açarsan, biraz temiz hava alırız.
If I hear from him, I will let you know. Eğer ondan haber alırsam, sana bildiririm.
If I had any money now, I would lend some to you. Eğer şimdi param olsaydı, sana biraz ödünç verirdim.
If I were you, I might accept the offer. Senin yerinde olsaydım, teklifi kabul edebilirdim.
If they suddenly came in now, what would you do? Şimdi ansızın içeri girselerdi, ne yapardın?
You might get hurt, if you fell down. Düşecek olursan yaralanabilirsin.
If I had any time, I would be going to the sea with them. Eğer zamanım olsaydı, onlarla beraber denize giderdim.
I always helped them if they called me. Beni ne zaman aradılarsa onlara yardım ettim.
If you had left that letter on the table, everyone would have read it. Eğer o mektubu masanın üstünde bırakmış olsaydın, herkes okurdu.
If you had studied hard all year, you would do well at the exam now. Eğer bütün yıl sıkı çalışmış olsaydın, şimdi sınavda başarırdın.
Had I seen the fie, I would have reported. Yangını görmüş olsaydım, bildirirdim.
If I had been there, I would have been killed too. Eğer orada olsaydım, ben de öldürülmüş olacaktım.
I wish I had taken computer programming at school. Keşke okuldayken bilgisayar programlama dersleri görseydim.
She wished she hadn't married him. Onunla evlenmemiş olmayı isterdi.
My money was stolen. Param çalındı.
What was stolen? Ne çalındı?
Where was your money stolen? Paranız nerede çalındı?
When was your money stolen? Paranız ne zaman çalındı?
She invited us. O bizi davet etti.
We were invted by her. Biz onun tarafndan davet edildik.
He threw away the key. Anahtarı uzağa attı.
The key was thrown away. Anahtar uzağa atıldı.
I can't forget being kept waiting by him for hours. Onun tarafından saatlerce bekletilimi untamıyorum
He wrote a letter to him. Ona bir mektup yazdı.
Why don't you allows us to help you? Neden sana yardım etmemize izin vermiyorsun?
The old man didn't allow his bag to carried. Yaşlı adam torbasının taşınmasına izin vermedi.
She had us waiting at the gate. Onu kapıda bekliyorduk.
The teacher kept the students doing the exercises. Öğretmen öğrencilere alıştırmaları yaptırıyordu.
Who can get this engine working again? Kim bu motoru yeniden çalıştırabilir?
How surprised she was! Nasıl da şaşırmıştı!
Do you know how expensive that book is? Bu kitabın ne kadar pahalı olduğunu biliyor musun?
I had forgetten how delicious your mother's meals were. Annenin yemeklerinin ne kadar lezzetli olduğunu unutmuşum.
It is hard to learn a foreign language. Bir yabancı dil öğrenmek zordur.
Swimming is fun. Yüzmek eğlencelidir.
Are you fond of swimming? Yüzmekten hoşlanır mısınız?
He has thinking of resigning. İstifa etmeyi düşünüyordu.
I am looking forward to seeing you. Sizi görmek için sabırsızlanıyorum.
I am used to getting up early. Erken kalkmaya alışkınım.
I am accusromed to reading at night. Geceleri okumaya alışkınım.
We are happy about traveling with you. Sizinle yolculuk yapmaktan mutluluk duyuyoruz.
She was proud of winning the contest. Yarışmayı kazanmaktan övünçlüydü.
She denied having stolen the documents. Belgeleri çaldığını inkar etti.
Was that piece of land worth buying? O arazi satın almaya değer miydi?
I tired learning a new language. Yeni bir lisan öğrenmeyi denedim.
I tired to learn a new language. Yeni bir lisan öğrenmeye çalıştım.
I remembered to close the door. Kapıyı kapatmayı unutmadım.
I will do my best to win the race. Yarışı kazanmak için elimden geleni yapacağım.
She will do what she can to go there. Oraya gitmek için elinden geleni yapacak.
He made up his mind to stay. Kalmaya karar verdi.
The doctor advised him to stop smoking. Doktor sigarayı bırakmasını tavsiye etti.
They know her to be a liar. Onun bir yalancı olduğunu biliyorlar.
She bought a magazine to read on the train. Trende okumak için bir dergi aldı.
He is rich enough to buy that land. O araziyi alacak kadar zengin.
I have enough time to visit the museums. Müzeleri ziyaret edecek kadar zamanım var.
It is good of you to come. Gelmekle iyi ettiniz.
It was kind of you to help her. Ona yardım etmekle nezaket gösterdin.
It was good for her to win the race. Yarışı kazanması iyi oldu.
You are always welcome to use my dictionary. Her zaman sözlüğümü kullanabilirsin.
I know where to go. Nereye gidileceğini biliyorum.
I can't decide which to buy. Hangisini alacağıma karar veremiyorum.
To smoke in this room is forbidden. Bu odada sigara içmek yasaktır.
This place is supposed to have been a palace. Söylendiğine göre burası eskiden bir saraymış.
This chair needs (wants) mending. Bu koltuk tamir gerektiriyor.
She agreed to come with us. Bizimle gelmeye razı oldu.
She agreed to our going without her. Onsuz gitmenize razı oldu.
She tired to open the window but she couldn't. Pencereyi açmaya çalıştı, ama açamadı.
Try opening the other window. Öbür pencereyi açmayı denesene.
She allowed her daughter to go swimming. Yüzmeye gitmesi için kızına izin verdi.
They don't allow smoking here. Burada sigara içmeye izin vermiyorlar.
I'm sorry, I forgot to call you. Bağışla, seni aramayı unuttum.
I came home to have lunch. Eve yemek yemeğe geldim.
She went to the office to get her papers. Kağıtlarını almak için ofise gitti.
I went swimming. Yüzmeye gittim

Ekleyen: by_ram | Okunma Sayısı: 2373
Çözümlü Sorular
9.Sınıf Biyoloji Soruları ve Çözümleri
9.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Soruları ve Çözümleri
Telif Hakkı Hakkında:

Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Erguven.net'e aittir. Sitemizde yer alan dosya ve içeriklerin telif hakları dosya ve içerik gönderenlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Telif hakkına sahip olan dosyaları lütfen iletişim bölümünden bize bildiriniz. Dosya 72 saat içerisinde siteden kaldırılır.Telif Hakkı Hakkında|Editör, ziyaretçi ya da üyelerimiz tarafından eklenen hiç bir içerikten erguven.net sorumlu değildir.İLETİŞİM:bey_ram@hotmail.com
Jojobet Girişlericasibomholiganbet girişbahsegeljojobetcasino siteleriDeneme Bonuslarcasibomcasibom girişcasibomcasibom girişcasibomcasibom girişcasibomcasibom girişcasibom 726Bonus veren sitelerCasibom 2024 - 2025Canlı BahisBedava deneme bonusucasibom güncel girişcasibomcasibomcasibom