İnsanın yaşamak için başka insanlara gereksinimi vardır. Eski Yunanlı düşünürü Aristoteles insanı zoon politikon, yani toplumsal çevresi olan canlı olarak tanımlamış. Bugün toplum deyince, yaşamlarını az ya da çok bir arada geçiren bir insan kümesini anlıyoruz. Eskiden olduğu gibi bugün de pek çok insan aile ve akrabalarının oluşturduğu doğal topluma bağlı yaşıyor. Bu en küçük toplumsal örgütlenmenin her bireyi ötekilerden toplumsal, ekonomik ve ruhsal destek görüyor. Cemaat gibi öteki toplumsal örgütler de ona dayanıyor. İnsan toplumun kurallarına uymak zorunda. Toplumun, bireyleri bu kurala uymaya zorlama biçimi toplumdan topluma değişebiliyor. Örneğin, Bugün Batılı toplumlar bireylere davranış biçimlerinde, eş ve uğraş seçiminde Doğulu toplumlara göre daha büyük kişisel özgürlükler tanıyor.
Kültürden ise insanların belirli bir zamanda ve sınırlı bir alan içinde, doğal ve toplumsal çevrelerine özgü koşullar altında dil, din, hukuk, ahlak, sanat, müzik ve bilim alanlarında ürettiği şeyler anlaşılıyor. Burada toplumlarla bireylerin yaşama ve davranış biçimleri iç içe giriyor. Dil insan toplumunun en önemli birleştirici öğelerinden biri. Çoğu kez bir kültür çevresinin en belirgin tanımlayıcı özelliği dil oluyor. Dil aynı zamanda insanların bir topluma bağlı olma duygusunu pekiştirici bir etki de yapıyor. Bir dilin yaygınlaşması o dili konuşan toplumun gücünün de büyümesi anlamına geliyor. Örneğin, bugün yeryüzünde yaşayan insanların beşte biri Almanca, İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Portekizce ve İspanyolca gibi Avrupa dillerinden birini konuşuyor. Bu, sömürgecilik döneminin bir kalıntısı. Aynı dili konuşan, aynı tarihi, dini ve dünya görüşünü paylaşan toplumlara halk diyoruz.