Dünya’nın Ekvator’daki çapı 12.756 km’dir. Kutuplardaki çapı ise, kendi ekseni çevresinde dönerken tepeleri biraz içe çöktüğünden, 43 km daha azdır.
Yüzeyde kalınlığı 100 km’den daha az bir kabuğu olduğu düşünülmezse, Dünya’nın içi tümüyle eriyik maddeyle doludur. Bunun ortasında demir ve nikel bileşimlerinden oluşan, yaklaşık 6.000 km çapında bir çekirdek vardır. Onun üstünde silikat kayaçlarından bir katman bulunur. Katı kabuk kıtaların altında 60 km kalınlığa kadar ulaşırken, okyanusların altında 5 km’ye kadar iner.
Yerkabuğunun üstü altına sıkı sıkıya bağlı değildir; bunlar birbirine yavaş yavaş yaklaşıp uzaklaşan levhalar halindedir. Örneğin Güney Amerika ile Afrika yılda birkaç santimetrelik bir hızla birbirinden uzaklaşır. Levhalar birbiri ile çarpışırsa büyük katlanmalar oluşur; biz buna sıradağlar deriz. Bunun bir örneği Güney Amerika’nın Büyük Okyanus kıyıları boyunca uzanan And Dağları’dır.
Yeryüzünün biçimlenmesini önemli ölçüde aşınma, yani erozyon belirler. Su, buz ve rüzgarlar sürekli bir biçimde kayaları aşındırarak onlardan kopardıkları parçaları denizlere taşır. Bu süreçte en önemli rolü atmosfer oynar. Atmosferin yüzde 77’si azot, yüzde 21’i de oksijendir. Geri kalan yüzde 2’lik bölümün yarısını su buharı, öteki yarısını da geriye kalan gazlar oluşturur. Hava değişimlerinin hepsi atmosferin troposfer de denen ve aşağı yukarı 10 km kalınlığında olan en alt bölümünde olur. Bunun üstündeki stratosferde, yaklaşık 30 km yükseklikte bir ozon katmanı vardır. Bu katman yeryüzünü Güneş’in zararlı morötesi ışınlarından koruyan bir kalkan işlevi görür. 50 km’nin üstünde ise artık iyonosfer başlar; uzaydan Dünya’ya düşen göktaşları iyonosfere erişince sürtünmenin etkisiyle yanıp erir. Bu katman da son zamanlarda daha çok önemsenmektedir. Çünkü uzaya fırlatılan uydular onun içine girdikleri zaman yanma tehlikesiyle karşılaşmaktadır.