Bir varmış, bir yokmuş… Yemyeşil bir ormanda, masmavi bir göl varmış. “Damla” bu gölde yaşayan mavi ve sevimli bir su damlasıymış. Bazen göldeki balıklarla oyun oynarmış Damla. Bazen de gölün kenarındaki otlarla konuşurmuş.
Bir gün hava çoook sıcak olmuş. O kadar sıcak olmuş ki Damla buharlaşmış ve gökyüzüne doğru uçmaya başlamış. Güneş yanına çağırıyormuş Damla’yı. Damla uçmuş uçmuş… Sonunda bulutların yanına kadar yükselmiş.
Bembeyaz, pamuk gibi bulutların üstünde tıpkı Damla gibi bir sürü su damlacığı varmış. Damla ve öteki damlacıklar el ele tutuşup oyunlar oynamışlar bulutların üstünde. Damla oyun oynamaktan yorulmuş. Tam o sırada yağmur perisi gelmiş yanlarına. Yağmur perisi Damla’ya demiş ki; eğer burada sıkıldıysan seni tekrar yere indirebilirim”. Damla sevinçle “peki” demiş, götür beni yere.
Damla ve diğer su damlaları el ele tutuşup bulutların üstünden atlamışlar. Yere doğru iniyorlarmış ve çok sevinçlilermiş. Damla çok yüksek bir dağın en yüksek yerindeki bir kayanın çukuruna düşmüş. Çukurda yeşil yosunlar varmış. Damla’yı çok sevmişler. Damla da yosunları sevmiş.
Sonra güneş batmış ve hava kararmış. Akşam olmuş. Çok soğuk bir rüzgâr esmeye başlamış. Damla çok üşümüş, soğuktan titremeye başlamış. Yosunlardan yardım isteyecekmiş ama akşam oldu diye erkenden uyumuş yosunlar. Damla’yı duymuyorlarmış. Damla o kadar üşümüş ki küçücük bir buz tanesine dönüşmüş.
Sabah olmadan uyanmış yosunlar, damlanın buz olduğunu görüp çok üzülmüşler. Damla’ya “sen bir küçük su damlasısın, burası geceleri çok soğuk olur, çok üşürsün, biraz sonra güneş doğacak ve eriyeceksin. Tekrar suya dönüşeceksin. Eriyince kayanın deliklerindeki yola inersin. O yolu takip edersen dağın aşağısındaki göle tekrar dönebilirsin” demişler. Çook sevinmiş Damla. Güneş doğunca ısınmış ve erimiş. Yosunların söylediği yoldan göle geri dönmüş ve “bir daha asla güneş çağırınca gökyüzüne çıkmayacağım, uslu ve mavi bir su damlası olacağım” demiş.